Türkiye’de Protesto, Yürüyüş ve Toplantı Hakkı: Hukuki Çerçeve, Yargı Kararları ve Naçizane Yorumlarım

Türkiye’de toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun temel taşlarından biri olup, hem ulusal hem de uluslararası hukuk metinlerinde güvence altına alınmıştır. Bu makalede, söz konusu hakkın anayasal ve yasal dayanakları, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları ışığında incelenecek ve bir avukat olarak bu konudaki yorumlarımı sunacağım.​


Anayasal Düzenleme

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. maddesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını şu şekilde ifade eder:​

“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”​

Bu düzenleme, bireylerin barışçıl amaçlarla ve herhangi bir izin almaksızın toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünü tanımaktadır. Ancak, aynı maddenin devamında, bu hakkın sınırlandırılabileceği durumlar belirtilmiştir:​

“Bu hak ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.”​

Avukat Yorumu:
Anayasa’nın 34. maddesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını açıkça güvence altına alırken, uygulamada bu hakkın kullanımı sıklıkla engellerle karşılaşmaktadır. Özellikle, “kamu düzeni” ve “millî güvenlik” gibi geniş yorumlanabilir kavramlar, idare tarafından bu hakkın kısıtlanmasında gerekçe olarak kullanılabilmektedir. Bu durum, anayasal güvencenin pratikte zayıflatılmasına yol açmaktadır.​


2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu

Anayasa’da belirtilen bu hakkın kullanımı, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile düzenlenmiştir. Kanunun 3. maddesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını şu şekilde tanımlar:​

“Herkes, önceden izin almaksızın, bu kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”​

Kanunun 10. maddesi ise, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek isteyenlerin, etkinlikten en az 48 saat önce mülki idare amirine yazılı bildirimde bulunmalarını şart koşar. Bu bildirim yükümlülüğü, etkinliklerin düzenli ve güvenli bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak amacıyla getirilmiştir.​

Avukat Yorumu:
Kanun, her ne kadar toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını tanısa da, uygulamada “bildirim” zorunluluğu sıklıkla “izin” şartı gibi yorumlanmaktadır. Bu durum, yetkili makamların keyfi uygulamalarına zemin hazırlamakta ve anayasal hakkın kullanımını zorlaştırmaktadır. Özellikle, bildirimde bulunulmayan veya bildirim süresine uymayan barışçıl gösterilere karşı orantısız müdahaleler, demokratik toplum düzeniyle bağdaşmamaktadır.​


Anayasa Mahkemesi Kararları

Anayasa Mahkemesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin çeşitli kararlarında, bu hakkın demokratik toplum için önemini vurgulamış ve sınırlandırmaların ancak Anayasa’da belirtilen sebeplerle ve ölçülülük ilkesine uygun olarak yapılabileceğini belirtmiştir.​

Örnek Karar: 2911 sayılı Kanun’un 22. maddesinde yer alan ve şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşü düzenlenemeyeceğine ilişkin hükmün iptali​

Anayasa Mahkemesi kararında, şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşü düzenlenemeyeceğine dair düzenlemeyi iptal etmiştir. Mahkeme, bu tür bir sınırlamanın, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının özüne dokunduğunu ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olduğunu değerlendirmiştir.

Avukat Yorumu:
Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının mekansal sınırlamalarla keyfi olarak kısıtlanamayacağını göstermektedir. Ancak, uygulamada kolluk kuvvetlerinin ve idarenin bu tür kararları yeterince dikkate almadığı ve benzer sınırlamaları sürdürdüğü gözlemlenmektedir. Bu durum, yargı kararlarının etkinliğini azaltmakta ve hukuka güveni zedelemektedir.​


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, ifade özgürlüğü ile yakından ilişkili olduğunu ve demokratik bir toplumun temel değerlerinden biri olduğunu belirtmektedir. AİHM, bu hakkın kullanımının, yalnızca toplumun genelince kabul gören düşünceler için değil, aynı zamanda rahatsız edici, endişe verici veya şok edici fikirlerin ifade edilmesi için de geçerli olduğunu ifade etmektedir.

Hukuka ve Mevzuata Uygun Bir Protesto / Yürüyüş İçin Yapılması Gerekenler

1. Amaç ve İçeriğin Hukuka Uygun Olması

  • Toplantı ya da gösteri yürüyüşünün amacı, Anayasa ve kanunların suç saymadığı bir düşünceyi ifade etmeye yönelik olmalıdır.
  • Şiddet, hakaret, nefret söylemi, terör propagandası gibi unsurlar içermemelidir (bkz. TCK md. 214, 216, 301).

2. Silahsız ve Saldırısız Olma Şartı

  • Anayasa md. 34 ve 2911 s. Kanun md. 3 gereği, toplantı veya yürüyüş mutlaka silahsız ve saldırısız olmalıdır. Bu sadece fiziki silahları değil, taş, sopa gibi aletleri de kapsar.
  • Ayrıca katılımcıların barışçıl kalmaları esastır; kolluğa ya da üçüncü kişilere yönelik saldırgan tutum gösterilmemelidir.

3. Bildirim Zorunluluğu

  • 2911 sayılı Kanun’un 10. maddesi uyarınca, en az 48 saat önceden toplantının yapılacağı yerin bağlı bulunduğu mülki idare amirliğine yazılı bildirim yapılması zorunludur.
    • Bildirim yazısı, toplantının:
      • tarihi ve saati,
      • yapılacağı yer ve güzergâhı,
      • amacı,
      • düzenleyen kişi veya kurulun kimlik bilgileri ve imzaları,
      • beklenen katılımcı sayısı gibi bilgileri içermelidir.
    • Bu bildirim izin anlamına gelmez, sadece bilgilendirme niteliğindedir.

4. Yetkili Kurulun Oluşturulması

  • Kanun’a göre, gösteriyi düzenleyenler arasından bir düzenleme kurulu oluşturulmalı ve bu kurul 2911 s. Kanun md. 9’a göre kolluk ile koordineli çalışmalıdır.
  • Gösteri sırasında düzeni sağlama görevi öncelikle bu kurula aittir.

5. Yasal Sürelere ve Saatlere Uygunluk

  • Gösteri yürüyüşleri ve toplantılar güneş doğmadan önce başlayamaz, güneş battıktan sonra devam edemez (2911 md. 7/2).
  • Süre ve saat sınırlamalarına riayet edilmesi gerekir.

6. Valilik/Kaymakamlık Tarafından Belirlenen Güzergâh ve Alanlara Uygunluk

  • İl ve ilçe idare kurulları tarafından belirlenen toplantı alanları ve yürüyüş güzergâhları dışında yapılan gösteriler, hukuka aykırı sayılabilir.
  • Bu nedenle illerde yayımlanan toplantı ve yürüyüş alanları genelgeleri düzenli olarak kontrol edilmelidir (özellikle büyükşehirlerde güncel listeler valiliklerin sitelerinde yayımlanır).

7. Toplantı Düzenine ve Kollukla İletişime Dikkat

  • Kolluk kuvvetleriyle gerginliğe yol açacak davranışlardan kaçınılmalı, düzenleme kurulu üyeleri etkinlik boyunca görev yerlerinde olmalıdır.
  • Toplantı sırasında oluşabilecek taşkınlıkların önlenmesinden birincil derece sorumlu olanlar, düzenleyenlerdir.

8. Toplantının Dağıtılması Halinde Uyum

  • Kanun md. 23 gereği, barışçıl olmayan veya uyarılara rağmen kanuna aykırı şekilde sürdürülen toplantılar, kollukça dağıtılabilir.
  • Bu durumda hukuki sonuçlar doğmaması için dağılma uyarılarına riayet edilmelidir.

Avukat Yorumuyla Değerlendirme

Uygulamada en sık karşılaşılan sorunlardan biri, bildirim yapılmayan toplantıların “yasadışı” olarak nitelendirilmesi ve müdahaleye uğramasıdır. Oysa Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları uyarınca barışçıl ve ani gelişen protestolar, bildirim şartı yerine getirilmemiş olsa dahi koruma altına alınmalıdır (örneğin, AYM, 2015/1635 sayılı bireysel başvuru kararı).

Özellikle ani gelişen toplumsal olaylara tepki olarak spontane yapılan küçük çaplı protestolarda, “izin alınmadığı” gerekçesiyle kolluk müdahalesi yapılması, çoğu zaman ölçülülük ve zorunluluk ilkelerine aykırı düşmektedir. Bu nedenle hem katılımcıların hem de uygulayıcıların, protesto hakkının özünü zedelemeyecek bir yaklaşım benimsemeleri elzemdir.

Sonuç

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, demokratik hukuk devletinin asli unsurlarından biri olup, yalnızca bireysel bir özgürlük değil, aynı zamanda kolektif hak arayışının ve siyasal katılımın en görünür tezahürlerinden biridir. Anayasa’nın 34. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. maddesiyle güvence altına alınan bu hak, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları ile de koruma altına alınmış ve evrensel ölçütlerle çerçevelendirilmiştir.

Ne var ki, iç hukukta 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun uygulamadaki yansıması, sıklıkla bu temel hakkın kullanılabilirliğini sınırlayıcı etkiye sahip olmaktadır. Özellikle “ön bildirim” şartının fiilen “izin alma” şartına dönüştürülmesi ve idarenin geniş takdir yetkisi çerçevesinde sıkça başvurulan yasaklama kararları, Anayasa ve AİHS ile güvence altına alınan bu hakkın ihlaline yol açmaktadır.

Yüksek yargı kararları, bu alandaki ihlalleri gidermeye yönelik önemli bir denetim mekanizması işlevi görmekte ise de, uygulamada karşılaşılan sistematik sorunlar, yapısal bir reform ihtiyacını da gündeme getirmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM’in barışçıl gösterilere yönelik müdahalelere ilişkin kararlarında çizdiği sınırlar, idareye düşen yükümlülüklerin açık bir şekilde ortaya konulmasını sağlamaktadır. Bu bağlamda, “demokratik toplum düzeninin gerekleri” ve “ölçülülük ilkesi”, her türlü müdahalenin meşruluğunu belirleyen temel parametreler olarak öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak, protesto ve gösteri yürüyüşü hakkının etkin şekilde kullanılabilmesi, yalnızca normatif güvencelerin mevcudiyetiyle değil, aynı zamanda bu güvencelerin uygulamada içselleştirilmesiyle mümkündür. Toplumsal muhalefetin, eleştirinin ve farklı seslerin ifade bulabildiği bir kamusal alanın inşası, ancak bu hakkın geniş ve özgürlükçü yorumlanmasıyla sağlanabilir. Bu nedenle, hem idarenin hem de yargının bu hakkı, anayasal bir hak olmasının ötesinde, demokratik toplumun temel taşı olarak görmesi ve buna uygun bir pratik geliştirmesi gerekmektedir.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir